Son günlerde Türkiye’de faiz oranlarının düşürülmesi mi yoksa sabit tutulması mı gerektiği tartışılıyor. Sanayici, tüccar ve esnafların çoğunluğu faizlerin düşürülmesini savunurken, birçok ekonomist faiz oranlarının sabit kalmasını öneriyor. Ünlü iktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez, dün kaleme aldığı yazısında konuyla ilgili görüşlerini açıkladı.
İktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez, 2 Temmuz tarihinde kaleme aldığı “Ekonomi Politikası Esnek Olmalı” başlıklı yazısında TCMB para politikası tartışmaları ve Carry Trade ile birlikte gelen ekonomik tehlikelere değinerek önemli öneri ve görüşlerde bulundu.
İki farklı görüş
Dr. Mahfi Eğilmez, Merkez Bankası’nın faiz indirimi ve sabit tutulması konusundaki tartışmaların iki gruba ayrıldığını belirtti: Faizlerin düşürülmesini isteyenler ve olduğu yerde kalmasını savunanlar.
Faiz indirimi yavaş yavaş olmalı
Eğilmez, yazısında mevcut yüksek faiz oranlarının carry trade işlemlerini teşvik ettiğini, bu durumun da Türkiye ekonomisi için büyük riskler taşıdığını vurgulayarak faizlerin yavaş yavaş indirilmesi gerektiğini, ani değişimlerin ekonomiyi olumsuz etkileyebileceğini belirtti.
Esnek para politikası
Ekonomi, özellikle de para politikasının tıpkı dalgalı kur politikası gibi esnek olması gerektiğini ifade eden Eğilmez, “Enflasyon yükseliyorsa faiz yükseltilmeli, düşüyorsa düşürülmelidir” ifadelerine yer verdi.
Eğilmez, kendi bloğundaki yazısında şu ifadeleri kullandı:
* Faiz artırılmasının gerekli hatta şart olduğunu savunurken, ekonomide çöküşe, batışlara yol açabilecek, ani ve hızlı artırımlar yerine yavaş yavaş ama kararlı biçimde artırım yapılmasını önerdim. Faiz artırımı önerisini yaparken “bugün içine düştüğümüz ekonomik sıkıntıları aşmak için tek başına faiz artırmak yetmez, yanında mutlaka hukukun üstünlüğü, demokrasi, bilime dayalı eğitim başta olmak üzere yapısal reformları da başlatmamız gerekir” görüşünü öne sürdüm. Merkez Bankası, gerçekten Haziran 2023’den başlayarak yavaş yavaş ve kararlı biçimde faizi yüzde 8,5’den yüzde 50’ye kadar getirdi ve orada durdu. Buna karşılık yapısal reformlara başlanmadığı gibi hiçbir hazırlık da yapılmadı. Dolayısıyla faizin artırılması, tek başına ekonomideki olumsuz beklentileri gidermeye yetmedi.
* Mevcut politika faizinin gerçek enflasyona göre oldukça düşük olduğu, enflasyonda gerçek bir düşüşün henüz görülmediği ve muhtemelen eylülde görülmeyeceği, esasen düşüşün baz etkisiyle olması beklendiği halde niçin Merkez Bankası’nın faiz indirimi yapması gerektiğini öne sürdüğümü açıklamaya çalışayım: Bugün bankalar, Merkez Bankası’nın politika faizine uygun olarak mevduata yıllık yüzde 40 – 50 arasında faiz veriyorlar. Bu faiz, yabancı fonların yurt dışından (mesela Japonya’dan) çok düşük faizle borç alıp Türkiye’ye getirmesini oldukça çekici kılıyor. Aynı durum yurt içinde dövizi olup da bunu bankada mevduat olarak tutanlar, evlerindeki kasalarda veya banka kasalarında saklayanlar (kayıt dışı varlıklar) için de çekici bir ortam sağlıyor. Bu fonlar ve kişiler dövizlerini bozdurup Türk Lirasına dönüyor ve yüzde 45 faizle bankaya yatırıyor. Ülkeye dışarıdan döviz girişi ve yastık altından döviz gelişi olunca kur sabitleşme eğilimine giriyor. Böylece parayı yatırdıkları tarihteki kur vade sonunda aynı düzeylerde kalmışsa, ellerine geçen parayı tekrar dövize döndüklerinde söz konusu yüzde 45 faiz birden döviz faizine dönüşmüş oluyor. Bu durumda Türkiye, dövize yüzde 45 faiz ödeyerek inanılmaz bir maliyete katlanmak durumunda kalıyor. O nedenle bendeniz bu duruma yol açan politika faizinin yavaş yavaş (birer ikişer puan) indirilmesini ve bu maliyetin düşürülmesini savunuyorum. Çünkü bu maliyet, Türkiye’nin uzun süre katlanabileceği bir maliyet değil. Bu indirimin yavaş yavaş yapılması, ülkeye gelen yabancı fonların, döviz tevdiat hesabı sahiplerinin korkutulmaması için gereklidir. Aksi takdirde ani çıkışlar gerçekleşirse iyi kötü oluşmaya başlayan denge yeniden bozulur.
* Kur meselesine de değinelim. Öteden beri görüşüm Merkez Bankası’nın kurla hiç uğraşmamasıdır. Merkez Bankası faizi doğru belirlerse kur sorununu piyasa kendiliğinden çözer. Esasen üçlü açmaz denilen yaklaşım da bunu gerektirir. Buna karşılık Merkez Bankası faizi yanlış belirlerse kur sürekli sorun olur ve müdahale edilme zorunluluğu doğar. Müdahalelerin de hem piyasayı bozmak hem de rezerv kaybetmek gibi maliyetleri vardır. Bunun tipik örneğini 2021 Eylül ile 2023 Haziran ayları arasında yaşadık. Merkez Bankası, enflasyonun yükselme eğiliminde olmasına aldırmadan faizi düşürdü, kur hızla yükselmeye başladı. Bu kez korkuya kapılıp kura satış yoluyla ve kur korumalı mevduat hesabı (KKM) aracılığıyla müdahale etti. Bu üç yıllık dönemde Merkez Bankası hem faizi hem kuru düzenlemeye çalışarak piyasayı tamamen kenara koydu. Sonrasında bu yanlışlardan dönülmeye çalışılsa da bu, öyle kolay bir iş değil. Bugün karşımızda o üç yılın yanlışlar birikiminin yarattığı bir çelişkiler yumağı var: (1) Merkez Bankası faizi düşürse, döviz çıkışı olacak, bunun sonucu olarak Merkez Bankası’nın rezervleri düşüşe geçecek. Ayrıca kur yükseleceği için enflasyonu da yükseliş yönünde etkileyecek. (2) Merkez Bankası faizi yerinde bıraksa ülke olarak döviz mevduatına yüzde 45 faiz ödemek gibi anormal bir maliyete katlanılmaya devam edilecek. (3) Faizi aynı bırakıp döviz alarak kuru yükseltmeye çalışsa, bu işin sonu yok. Çünkü dövizi biz basmıyoruz.
* Bu olumsuzluklara karşın faizi yavaş yavaş indirerek ortaya çıkan bu Carry Trade faciasından yeni bir facia yaratmadan çıkmak gerekiyor.
* Bazıları, “geçmişte faiz artırılmalı diyordun şimdi indirilsin diyorsun” ya da “eskiden kur yükselişi durdurulmalı diyordun şimdi ihracatçı düşük kurdan şikâyetçi diyorsun” şeklinde yorumlar yaparak benim yazdıklarım ya da söylediklerimde çelişkiler olduğunu öne sürüyor. Maalesef toplumda bir kesim insan okuduğunu anlayamıyor. Bu insanların okuryazar olması hatta yükseköğrenimli olması hatta ve hatta unvan sahibi olması ne yazık ki bu gerçeği değiştirmiyor. Bu arkadaşlar, “koşullar değişse bile görüşler değişmemeli” fikrindeler sanırım. Oysa sosyal bilimlerin en temel kuralıdır: “Sosyal bilimler insan odaklıdır. Zaman değişir, koşullar değişir, insanlar değişir. O zaman eski görüşlerin de yenilenmesi gerekir.” Dün enflasyon yükseliyordu faizin artırılması gerekiyordu. Bugün enflasyon (baz etkisiyle de olsa) düşüyor. Bu durumda faizin de yavaş yavaş düşürülmesi gerekiyor. Kur meselesi ise daha ilginç. O, büyük ölçüde faize bağımlı. Faizi doğru belirlerseniz kur da gerçeği yansıtır. Yani ayrıca kura müdahale edilmesine gerek yoktur. Bir toplantıda Keynes’e sormuşlar “Üstat, koşullar değişirse ne yaparsınız?” Keynes yanıtlamış: “Koşullar değişirse ben de düşüncemi değiştiririm, siz ne yapardınız?”
* Son olarak şunu vurgulayayım: Ekonomi politikası, özellikle de para politikası esnek olmalıdır. Tıpkı dalgalı (esnek) kur politikası gibi. Enflasyon yükseliyorsa faiz yükseltilmeli, düşüyorsa düşürülmelidir. Faizle ilgili kararın etkisinin aylar sonra piyasaya yansıyacak olması önemli değildir. Çünkü piyasa böyle bir kararı hemen bir yön belirleyici olarak alır ve uygulamaya geçer.